Diş Eti Çekilmesi (Periodontitis)

Periodontoloji Diş Eti Çekilmesi (Periodontitis)

Diş Eti Çekilmesi (Periodontitis)

Dişeti çekilmesi, dişeti çizgisinin ait olduğu normal seviyeden aşağıya doğru inerek, dişin hassas kök yüzeyini açığa çıkarması durumudur. Bu doku kaybı, dişlerin sadece estetik olarak daha uzun görünmesine neden olmakla kalmaz, aynı zamanda altta yatan bir periodontal problemin de en net işaretidir. Açığa çıkan kök yüzeyleri, sıcak ve soğuğa karşı hassasiyetin artmasına, çürük oluşumuna ve diş desteğinin zayıflamasına zemin hazırlar. Genellikle yavaş ve ağrısız ilerlediği için fark edilmesi zor olabilir, ancak modern tedavi yaklaşımları sayesinde ilerlemesi kontrol altına alınabilmektedir.

Dişeti Çekilmesi Nedir ve Vücudumuz İçin Ne Anlama Gelir?

Dişeti çekilmesini, bir ağacın köklerini çevreleyen toprağın zamanla aşınarak köklerin açığa çıkmasına benzetebiliriz. Tıpkı toprağın ağacı desteklemesi gibi, dişetleri ve altındaki kemik dokusu da dişlerimizi çene içerisinde sağlam bir şekilde tutar. Toprak aşındığında ağaç nasıl savunmasız kalıyorsa, dişeti çekildiğinde de dişlerimiz savunmasız hale gelir. Bu durum genellikle yavaş ve ağrısız ilerlediği için birçok kişi tarafından başlangıç aşamalarında fark edilmeyebilir. Bu "sessiz" ilerleyiş, problemin ancak hassasiyet, estetik bozulma veya dişlerde sallanma gibi daha ileri belirtiler ortaya çıktığında anlaşılmasına neden olabilir.

Ancak unutulmamalıdır ki dişeti çekilmesi kendi kendine iyileşen veya duran bir süreç değildir. Aksine, altta yatan nedenler ortadan kaldırılmazsa ilerlemeye devam etme eğilimindedir. Bu nedenle bu durum sadece estetik bir kaygı olarak görülmemeli, genel ağız sağlığının önemli bir göstergesi olarak kabul edilerek proaktif bir yaklaşımla değerlendirilmelidir. Erken teşhis ve doğru müdahale, sürecin ilerlemesini durdurabilir ve dişleri korumak için daha karmaşık ve maliyetli tedavilere olan ihtiyacı ortadan kaldırabilir. Bu yalnızca gülüşünüzü değil aynı zamanda dişlerinizin geleceğini de korumak anlamına gelir.

Dişeti Çekilmesi Nedenleri Nelerdir ve Kimler Risk Altındadır?

Dişeti çekilmesinin ortaya çıkışı genellikle tek bir nedene bağlı değildir. Daha çok, bir "kusursuz fırtına" gibi, birden fazla faktörün bir araya gelmesiyle tetiklenir. Bu faktörleri, durumu hazırlayan yapısal yatkınlıklar ve süreci başlatan tetikleyici eylemler olarak iki ana başlıkta inceleyebiliriz. Vücudunuzun anatomik yapısı sizi bu duruma yatkın hale getirirken, bazı alışkanlıklarınız veya dış etkenler bu süreci başlatabilir.

Çekilmeye zemin hazırlayan yapısal durumlar şunlardır:

  • İnce dişeti yapısı (Narin biyotip)
  • Dişi saran kemiğin doğuştan ince olması
  • Diş arkının dışında konumlanmış dişler
  • Dişe çok yakın konumlanmış kas bağları
  • Yetersiz sert ve yapışık dişeti dokusu

Bu yapısal özellikler, dişetlerinizin dış etkenlere karşı daha hassas olmasına neden olur. Örneğin ince bir dişeti, kalın bir dişetine göre fırça darbelerinden veya iltihaptan çok daha kolay etkilenir.

Çekilmeyi başlatan tetikleyici etkenler ise genellikle şunlardır:

  • Yetersiz ağız hijyeni ve bakteri plağı birikimi
  • Sert kıllı fırçayla bastırarak diş fırçalama
  • Dişetine baskı yapan uyumsuz dolgu ve kaplamalar
  • Dişleri kemik sınırlarının dışına taşıyan ortodontik tedaviler
  • Sigara, nargile ve diğer tütün ürünlerinin kullanımı
  • Dişetine sürekli temas eden dudak veya dil piercing'leri
  • Strese bağlı diş sıkma veya gıcırdatma (Bruksizm)

Bu tetikleyici faktörler yatkın bir anatomik yapıya sahip bireylerde dişeti çekilmesi sürecini hızla başlatabilir. Örneğin zaten ince bir kemik ve dişeti yapısına sahip bir kişinin aynı zamanda dişlerini sertçe fırçalaması, çekilmenin çok daha erken yaşlarda ve daha şiddetli bir şekilde ortaya çıkmasına neden olacaktır. Bu nedenle risk faktörlerini bilmek ve hem yapısal durumu değerlendirmek hem de zararlı alışkanlıkları değiştirmek, dişeti çekilmesini önlemede atılacak en önemli adımlardır.

Dişeti Çekilmesi Belirtileri Nelerdir ve Hangi Sorunlara Yol Açar?

Dişeti çekilmesi genellikle sinsi bir başlangıç yapar ve ilk belirtiler gözden kaçabilir. Ancak zamanla, hem estetik hem de fonksiyonel olarak hayat kalitesini etkileyen belirgin sorunlar ortaya çıkar. Bu durumu fark etmenizi sağlayacak işaretleri ve yol açabileceği problemleri bilmek, erken müdahale için kritik öneme sahiptir.

Dişeti çekilmesinin yol açtığı başlıca sorunlar şunlardır:

  • Dişlerin normalden daha uzun görünmesi
  • Gülüş estetiğinde uyumsuzluk ve bozulma
  • Soğuk, sıcak, tatlı veya ekşi gıdalara karşı gelişen hassasiyet
  • Diş ve dişeti birleşiminde sarımsı kök yüzeyinin görünür hale gelmesi
  • Aşınmaya ve çürümeye daha yatkın kök yüzeyleri
  • Dişlerin boyun bölgesinde oluşan çentik benzeri aşınmalar (Abfraksiyon)
  • Çekilme bölgelerinde gıda artıklarının daha kolay birikmesi
  • Etkili diş temizliğinin zorlaşması

Bu belirtilerden en sık karşılaşılanı, şüphesiz diş hassasiyetidir. Normalde mine tabakasıyla korunan dişin aksine, kök yüzeyi çok daha geçirgen bir yapıya sahiptir. Bu yüzey açığa çıktığında, dış uyaranlar doğrudan dişin sinirlerine ulaşarak keskin ve ani bir sızıya neden olur. Estetik kaygılar da hastaları en çok rahatsız eden durumdur. Özellikle ön dişlerdeki çekilme, gülüşün simetrisini bozar ve kişiye daha yaşlı bir görünüm verebilir. Daha da önemlisi, açığa çıkan kök yüzeyi mine kadar sert ve pürüzsüz olmadığı için hem plak birikimine daha elverişlidir hem de çürümeye karşı çok daha savunmasızdır. Bu durum bir kısır döngü yaratarak hem mevcut çekilmenin ilerlemesine hem de yeni çürüklerin oluşmasına zemin hazırlar.

Ameliyatsız Dişeti Çekilmesi Tedavisi Mümkün müdür?

Evet, kesinlikle mümkündür ve hatta tedavinin temelini oluşturur. Cerrahi müdahaleler genellikle çekilmiş olan dişetini eski yerine getirmeyi hedeflerken, ameliyatsız tedavi süreci ise çekilmenin ilerlemesini durdurmayı ve altta yatan nedenleri ortadan kaldırmayı amaçlar. Hatta, herhangi bir cerrahi operasyonun başarısı, bu ilk ve en önemli basamağın ne kadar iyi uygulandığına doğrudan bağlıdır. Ameliyatsız tedavi, bir binanın temelini atmak gibidir; temel ne kadar sağlamsa, üzerine inşa edilecek yapı da o kadar kalıcı olur.

Bu sürecin ilk adımı, profesyonel bir diş temizliğidir. Diş yüzeylerinde ve dişeti ceplerinde biriken bakteri plağı ve diş taşları (tartar), iltihabın ve dolayısıyla doku yıkımının birincil nedenidir. Kapsamlı bir temizlik ile bu iltihabi durum ortadan kaldırılır, dişetlerinin rahatlaması ve sıkılaşması sağlanır. Bu işlem çekilmenin en önemli tetikleyicilerinden birini devre dışı bırakır.

İkinci ve en kritik adım ise hastanın eğitimidir. Eğer çekilmenin nedeni agresif ve yanlış fırçalama ise, hastaya doğru fırçalama tekniğinin uygulamalı olarak gösterilmesi şarttır. Travmatik alışkanlıklar terk edilmeden yapılacak en başarılı ameliyat bile uzun vadede başarısızlığa mahkumdur. Aynı şekilde ağızda bulunan ve dişetine zarar veren eski, taşkın dolgular veya uyumsuz protezler varsa, bunların düzeltilmesi veya yenilenmesi gerekir. Eğer sorun diş sıkma ise, gece plağı gibi önlemlerle bu aşırı kuvvetlerin dişetleri üzerindeki yıkıcı etkisi kontrol altına alınır. Bu hazırlık aşaması, aynı zamanda hastanın tedaviye olan uyumunu ve motivasyonunu ölçmek için de bir fırsattır. Bu süreçte ağız hijyenini en üst seviyeye çıkaran ve zararlı alışkanlıklarını değiştiren bir hastada, cerrahi tedavinin başarı şansı ve kalıcılığı da o ölçüde artacaktır.

Evde Dişeti Çekilmesi İçin Neler Yapılabilir ve Hassasiyet Nasıl Giderilir?

Dişeti çekilmesi tedavisinin başarısı, klinik ortamında yapılanlar kadar hastanın evde uyguladığı bakıma da bağlıdır. Doğru ve düzenli bir ev bakımı, hem çekilmenin ilerlemesini yavaşlatır hem de en sık karşılaşılan şikayet olan diş hassasiyetini önemli ölçüde kontrol altına alır. Burada amaç etkili bir temizlik sağlarken dişetlerine daha fazla zarar vermemektir.

Doğru ağız bakımı için dikkat edilmesi gereken bazı önemli noktalar şunlardır:

  • Yumuşak (soft) veya ekstra yumuşak (extra-soft) kıllı bir diş fırçası seçimi
  • Fırçayı dişeti çizgisine yaklaşık 45 derecelik bir açıyla yerleştirmek
  • Testere hareketi gibi yatay fırçalama yerine küçük, dairesel veya süpürme hareketleri yapmak
  • Fırçalama sırasında asla aşırı kuvvet uygulamamak, nazik olmak
  • Dişlerin arayüzlerini temizlemek için her gün düzenli olarak diş ipi veya arayüz fırçası kullanmak

Bu teknikler, plakları etkili bir şekilde temizlerken dişetlerini travmadan korur. "Doğal tedavi" arayışında olanlar için bilinmesi gereken en önemli şey, en etkili ve doğal yöntemin, vücudun kendi savunma mekanizmalarını destekleyen bu travmasız ve titiz hijyen alışkanlıkları olduğudur.

Açığa çıkan kök yüzeylerinde gelişen hassasiyeti yönetmek için de evde ve klinikte uygulanabilecek çeşitli yöntemler vardır. İlk basamak, hassasiyet giderici diş macunlarıdır. Bu macunlar, içerdikleri potasyum nitrat veya stannous florür gibi aktif bileşenler sayesinde kök yüzeyindeki açıkta kalan sinir kanalcıklarını tıkayarak veya sinirlerin uyarılabilirliğini azaltarak etki gösterirler. Tam etki için bu macunların düzenli ve sürekli kullanılması gerektiğini unutmamak önemlidir. Eğer evdeki bu yöntemler yetersiz kalırsa, klinikte uygulanabilen profesyonel desensitize edici ajanlar veya yüksek konsantrasyonlu florür vernikleri daha hızlı ve etkili bir çözüm sunar. Hassasiyetin yanı sıra kök yüzeyinde aşınma veya çentikleşme de varsa, bu bölgeye yapılacak kompozit rezin dolgular (bonding), hem hassasiyeti kalıcı olarak ortadan kaldırır hem de dişin estetik ve yapısal bütünlüğünü geri kazandırır.

Dişeti Çekilmesi Ameliyatı Ne Zaman Gerekir ve Seçenekler Nelerdir?

Ameliyatsız tedaviler ve ev bakımı ile çekilmenin ilerlemesi durdurulduğunda veya yavaşlatıldığında, bir sonraki adıma geçilir. Cerrahi tedavi, genellikle estetik kaygılar ön planda olduğunda, hassasiyet başka yöntemlerle giderilemediğinde veya çekilme o kadar ilerlemiştir ki dişin sağlığını tehdit eder hale geldiğinde gündeme gelir. Dişeti çekilmesi ameliyatının temel amacı, kaybolan dokuyu yerine koyarak açığa çıkmış kök yüzeyini tekrar kapatmak ve/veya o bölgedeki dişeti dokusunu kalınlaştırarak gelecekteki travmalara karşı daha dayanıklı hale getirmektir.

Günümüz periodontal plastik cerrahisi, her hastanın ihtiyacına ve beklentisine yönelik çok çeşitli ve sofistike tedavi seçenekleri sunmaktadır. Bu seçenekler, "altın standart" olarak kabul edilen ve hastanın kendi dokusunun kullanıldığı yöntemlerden, damakta ikinci bir yara açılmasını önleyen modern greft materyallerine ve iyileşmeyi hızlandıran biyolojik ajanlara kadar uzanır. Ayrıca son yıllarda geliştirilen minimal invaziv teknikler sayesinde ameliyat sonrası rahatsızlık en aza indirilmiş ve iyileşme süreci önemli ölçüde hızlandırılmıştır. Hangi tekniğin seçileceği; çekilmenin tipine, yaygınlığına, hastanın anatomik yapısına ve en önemlisi hastanın beklenti ve önceliklerine göre dikkatli bir planlama ile belirlenir. Bu kişiye özel bir terzinin, mükemmel bir kıyafet dikmesi gibi, her vaka için en uygun çözümün titizlikle seçildiği bir süreçtir.

Damaktan Doku Alınan "Altın Standart" Dişeti Çekilmesi Tedavisi Nasıl Uygulanır?

Dişeti çekilmesi tedavisinde, öngörülebilirlik ve uzun vadeli kalıcılık açısından zirvede yer alan yöntem hastanın kendi damak dokusunun kullanıldığı "bağ dokusu grefti" tekniğidir. Bu yöntemin "altın standart" olarak kabul edilmesinin sebebi, biyolojik olarak en ideal iyileşme ortamını yaratmasıdır.

Bu işlemi, iki katlı bir onarım süreci gibi düşünebilirsiniz. Öncelikle, dişeti çekilmesi olan bölgedeki dişeti, bir zarf kapağı gibi hassas bir şekilde kaldırılır. Bu onarım yapılacak alanı ve açığa çıkmış kök yüzeyini ortaya çıkarır. Ardından, ikinci ve en önemli adım olan damaktan doku alınması işlemine geçilir. Damağın yüzeyindeki pembe epitel dokuya dokunulmadan, sadece onun altındaki, kan damarları açısından çok zengin olan ve iyileşme potansiyeli yüksek "bağ dokusu" adı verilen kısımdan ince bir parça alınır. Bu yaklaşım damaktaki yaranın çok daha hızlı ve konforlu bir şekilde iyileşmesini sağlar.

Alınan bu değerli bağ dokusu grefti, açığa çıkmış kök yüzeyinin üzerine bir yama gibi yerleştirilir. İşte bu yöntemin sırrı burada ortaya çıkar: Başlangıçta kaldırılan dişeti kapağı, bu greftin üzerine tamamen kapatılarak dikilir. Bu sayede yerleştirilen greft hem alttaki kemik yatağından hem de üzerini örten dişeti kapağından, yani iki farklı kaynaktan kanla beslenir. Bu "çift taraflı kanlanma", greftin hayatta kalma ve kök yüzeyine başarıyla tutunma oranını en üst düzeye çıkarır. Sonuç olarak hem kök yüzeyi tamamen kapatılmış olur hem de bölgedeki dişeti dokusu kalınlaşarak gelecekteki çekilmelere karşı çok daha dirençli hale gelir. Estetik olarak da mükemmel sonuçlar sunar, çünkü en son görünen yüzey, hastanın kendi orijinal dişeti rengi ve dokusundadır. Tek dezavantajı, damakta ikinci bir cerrahi alan olmasının yarattığı geçici rahatsızlıktır, ancak elde edilen kalıcı sonuçlar bu durumu fazlasıyla telafi eder.

Damak Kullanılmadan Yapılan Modern Dişeti Çekilmesi Tedavileri Var mıdır?

Evet, günümüz teknolojisi sayesinde damaktan doku alınmasının yarattığı rahatsızlığı yaşamak istemeyen veya çok sayıda dişte yaygın çekilmesi olduğu için damaktan yeterli doku alınamayacak hastalar için mükemmel alternatifler mevcuttur. Bu modern yaklaşımlar, hem hasta konforunu önemli ölçüde artırır hem de başarılı klinik sonuçlar sunar.

Bu alternatiflerden en yaygın olarak kullanılanı Aselüler Dermal Matriks (ADM) adı verilen greftlerdir. Bunları, bir binanın temel iskeleti gibi düşünebilirsiniz. Bu greftler, insan kaynaklı bağışçı dokusundan elde edilir ve özel işlemlerden geçirilerek içindeki tüm hücrelerden arındırılır. Geriye sadece kolajen ve elastinden oluşan üç boyutlu bir iskelet kalır. Bu iskelet, cerrahi sırasında çekilme olan bölgeye yerleştirildiğinde, hastanın kendi vücudu bu iskeleti bir yapı kalıbı olarak kullanır. Zamanla hastanın kendi kan damarları ve hücreleri bu iskeletin içine doğru büyüyerek onu canlı, fonksiyonel bir dişeti dokusuna dönüştürür.

Bir diğer heyecan verici yaklaşım ise Trombositten Zengin Fibrin (PRF) kullanımıdır. Bu yöntemde hastanın kendi kanından küçük bir miktar alınır ve özel bir santrifüj cihazında işlenir. Bu işlem kanın iyileşme ve büyüme faktörlerinden en zengin olan kısmını (trombositler ve fibrin) ayırır. Elde edilen bu jel benzeri, yoğunlaştırılmış iyileşme serumu, bir greft materyali gibi kullanılabilir. Vücudun kendi iyileşme gücünü konsantre bir şekilde cerrahi alana geri vermek, hem iyileşmeyi hızlandırır hem de ameliyat sonrası şişlik ve ağrıyı belirgin şekilde azaltır.

Bu damaksız yöntemlerin sağladığı başlıca avantajlar şunlardır:

  • Damakta ikinci bir cerrahi yara ve buna bağlı rahatsızlığın olmaması
  • Ameliyat sonrası daha az ağrı ve daha hızlı bir sosyal hayata dönüş
  • Tek bir seansta çok sayıda dişin veya tüm bir çenenin tedavi edilebilmesi
  • İhtiyaç duyulan greft miktarında herhangi bir sınırlama olmaması

Bu greftler, "altın standart" olan hastanın kendi damak dokusu kadar yüksek bir başarı oranına sahip olmasa da aradaki fark klinik olarak çok azdır ve sundukları konfor avantajı, onları birçok hasta ve hekim için son derece cazip bir seçenek haline getirmektedir.

Minimal İnvaziv Yöntemlerle (Tünel, Pinhole) Dişeti Çekilmesi Tedavisi Nasıl Yapılır?

Periodontal plastik cerrahideki en büyük devrimlerden biri, dokuya maksimum saygıyı gösteren minimal invaziv tekniklerin geliştirilmesidir. Bu yaklaşımların temel felsefesi, "ne kadar az travma, o kadar hızlı ve iyi iyileşme" prensibine dayanır. Geleneksel yöntemlerdeki gibi büyük kesiler yapmak ve dişetini geniş bir şekilde kaldırmak yerine, bu tekniklerde çok daha küçük giriş noktaları kullanılır. Bu adeta bir laparoskopi veya anahtar deliği cerrahisi gibidir:

Bu yöntemlerden en bilineni Tünel Tekniği'dir. Özellikle yan yana birden fazla dişte çekilme olduğunda idealdir. Cerrah, dikey kesiler yapmak yerine, dişeti kenarının altından özel aletlerle nazikçe bir "tünel" oluşturur. Bu tünel, çekilme olan tüm dişlerin üzerinden kesintisiz bir şekilde uzanır. Daha sonra, damaktan alınan ince bir bağ dokusu grefti veya modern bir greft materyali (ADM), bu tünelin içinden dikkatlice kaydırılarak açığa çıkmış tüm kök yüzeylerini örtecek şekilde konumlandırılır. Bu tekniğin en büyük avantajı, dişler arasındaki "papil" adı verilen değerli dişeti üçgenlerine hiç dokunulmamasıdır. Papillerin korunması, bölgenin kan dolaşımını en üst düzeyde tutar ve ameliyat sonrası estetik sonucun çok daha doğal ve kusursuz olmasını sağlar.

Bir diğer popüler minimal invaziv yöntem ise Pinhole® Cerrahi Tekniği (PST™)'dir. Bu teknik, adından da anlaşılacağı gibi, "iğne deliği" kadar küçük bir giriş noktası kullanır. Çekilme olan bölgenin oldukça uzağında, mukoza dokusuna açılan bu minik delikten özel olarak tasarlanmış aletler sokulur. Bu aletlerle, dişeti dokusu alttaki kemikten nazikçe serbestleştirilir ve bir bütün olarak aşağıya, kök yüzeylerini kapatacak şekilde kaydırılır. Dişetini bu yeni pozisyonunda sabitlemek için dikiş yerine, yine aynı iğne deliğinden içeri yerleştirilen ince kolajen şeritler kullanılır. Bu yöntem kesi, dikiş ve greft (doku yaması) gerektirmediği için ameliyat sonrası rahatsızlık minimum düzeydedir ve iyileşme süreci oldukça hızlıdır.

Dişeti Çekilmesi Tedavisi Sonrası İyileşme Süreci Nasıl Geçer ve Nelere Dikkat Edilmelidir?

Başarılı bir dişeti çekilmesi ameliyatı cerrahın operasyonu bitirmesiyle değil hastanın doğru bir iyileşme süreci geçirmesiyle tamamlanır. Bu dönemde gösterilecek özen, yerleştirilen greftin veya kaydırılan dokunun sağlığı ve tedavinin uzun vadedeki başarısı için hayati önem taşır. İyileşme dönemindeki kurallar, greftin yeni yerine tutunabilmesi için gereken biyolojik ortamı sağlamaya yöneliktir.

Ameliyat sonrası ilk haftalarda yapılması gerekenler şunlardır:

  • Hekim tarafından reçete edilen antibiyotik ve ağrı kesicileri düzenli kullanmak
  • Yumuşak, ılık ve püre kıvamında gıdalarla beslenmek (çorba, yoğurt, puding vb.)
  • Vücudun iyileşmesine yardımcı olmak için bol bol su ve sıvı tüketmek
  • Ameliyat bölgesi dışındaki diğer tüm dişleri normal şekilde fırçalamak ve temizlemek
  • Ameliyat bölgesinin hijyenini, reçete edilen özel antibakteriyel ağız gargarası ile sağlamak
  • Belirtilen tarihlerdeki kontrol randevularına mutlaka uymak

Ameliyat sonrası ilk haftalarda kesinlikle kaçınılması gerekenler ise aşağıdaki gibidir:

  • Ameliyat edilen bölgeyi fırçalamak, diş ipi kullanmak veya herhangi bir cisimle kurcalamak
  • Merakla dudağı veya yanağı çekerek dikişleri ve yara yerini kontrol etmeye çalışmak
  • Sert, gevrek, yapışkan, baharatlı veya çok sıcak yiyecek ve içecekler tüketmek
  • Vakum etkisi yaratarak pıhtıyı yerinden oynatabileceği için pipet kullanmak
  • Kan dolaşımını ve iyileşmeyi olumsuz etkileyen sigara ve alkol tüketmek
  • Kan basıncını artırabilecek ağır spor, egzersiz ve efor gerektiren aktiviteler

Bu kurallara harfiyen uymak, özellikle ilk iki hafta boyunca çok önemlidir. Örneğin dudağı çekerek bakma gibi masum görünen bir hareket, yeni oluşmaya başlayan hassas kan damarlarının kopmasına ve greftin beslenemeyerek ölmesine neden olabilir. Beslenme ve hijyen kurallarına uyum, bölgede enfeksiyon gelişmesini önlerken, sigara ve alkolden uzak durmak, dokunun sağlıklı bir şekilde kanlanarak yeni yerine entegre olmasını garanti altına alır.

Dişeti Çekilmesi Tedavisi Sonrasında Tekrarlama Riski Var mıdır?

Bu hastaların en çok merak ettiği ve endişe duyduğu sorulardan biridir. Dişeti çekilmesi tedavisinin başarısı, sadece ameliyat masasında elde edilen sonuçla değil bu sonucun yıllar boyunca korunabilmesiyle ölçülür. Tekrarlama (nüks) riski sıfır olmamakla birlikte doğru planlama ve hasta uyumu ile bu risk minimuma indirilebilir. Uzun vadeli başarı, üç temel faktörün birleşimine bağlıdır.

Bunlardan ilki, uygulanan cerrahi tekniktir. Bilimsel çalışmalar özellikle hastanın kendi damak dokusunun (bağ dokusu grefti) kullanıldığı veya bölgedeki dişeti dokusunun kalınlaştırıldığı tedavilerin en kalıcı sonuçları verdiğini net bir şekilde göstermektedir. Çünkü bu yöntemler sadece açığı kapatmakla kalmaz, aynı zamanda bölgeyi gelecekteki travmalara karşı daha dirençli hale getiren bir "doku zırhı" oluşturur. Greft kullanılmadan sadece dişetinin kaydırıldığı tekniklerde, özellikle de altta yatan nedenler (örneğin sert fırçalama) devam ederse, zamanla bir miktar geri çekilme yaşanma olasılığı daha yüksektir.

İkinci önemli faktör, iyileşme sonrası oluşan dokunun kalitesidir. Tedavi tamamlandığında, ameliyat bölgesindeki dişetinin kalın, sıkı ve geniş bir keratinize dokuya sahip olması, uzun vadeli stabilitenin en önemli garantisidir. İnce, hareketli ve zayıf bir dişeti, en küçük bir travmada bile tekrar çekilmeye meyilli olacaktır. Bu nedenle modern tedavilerin amacı sadece kökü kapatmak değil aynı zamanda o bölgenin biyotipini (doku karakterini) daha dayanıklı bir forma dönüştürmektir.

Üçüncü ve belki de en önemli faktör ise hastanın kendisidir. En mükemmel cerrahi sonuç bile, kötü ağız hijyeni veya travmatik alışkanlıklar karşısında savunmasız kalabilir. Tedaviden sonraki süreçte hastanın öğretilen doğru ve nazik fırçalama tekniğini bir ömür boyu sürdürmesi, düzenli diş ipi kullanımı ve 6 aylık periyotlarla profesyonel diş hekimi kontrollerini aksatmaması şarttır. Unutulmamalıdır ki dişeti çekilmesi bir sonuçtur ve bu sonuca yol açan nedenler ortadan kaldırılmazsa, vücut aynı sinyalleri tekrar verecektir. Dolayısıyla tedavinin kalıcılığı, hekim ve hasta arasında ömür boyu sürecek bir iş birliğine bağlıdır.

Sıkça Sorulan Sorular

Diş eti çekilmesi (periodontitis) nedir?

Diş eti çekilmesi, diş etinin dişten uzaklaşarak kök yüzeyinin açığa çıkması ve dişin destek dokularında kayıp oluşması durumudur. Periodontitis ise bu çekilmenin ilerleyip kemik kaybına yol açan diş eti hastalığıdır.

Diş eti çekilmesinin en sık nedeni nedir?

En sık nedeni, yetersiz ağız hijyeni sonucu oluşan diş taşı ve plak birikimidir. Ayrıca sigara, genetik yatkınlık ve diş sıkma da etkili olabilir.

Diş eti çekilmesi belirtileri nelerdir?

Dişlerde hassasiyet, diş boyunda uzama hissi, diş eti kanaması, dişlerde sallanma ve ağızda kötü koku en sık görülen belirtilerdir.

Periodontitis ilerlerse ne olur?

İleri dönemlerde diş kaybı, çene kemiği erimesi ve ağızda estetik bozulma gibi ciddi sorunlar gelişebilir.

Diş eti çekilmesi nasıl teşhis edilir?

Diş hekimi tarafından yapılan klinik muayene ve radyolojik inceleme ile diş eti çekilmesi kolayca teşhis edilebilir.

Diş eti çekilmesi nasıl tedavi edilir?

Tedavi; diş taşı temizliği, kök yüzeyi düzleştirme, antibiyotik kullanımı ve gerekirse cerrahi işlemler ile yapılır.

Diş eti çekilmesi tamamen iyileşir mi?

İlerlemiş vakalarda diş eti kendiliğinden eski haline dönmez, ancak tedavi ile hastalığın ilerlemesi durdurulabilir ve bazı cerrahi işlemlerle doku onarımı sağlanabilir.

Diş eti çekilmesini önlemek için ne yapılmalı?

Düzenli ve doğru diş fırçalama, diş ipi kullanımı, sigaradan uzak durmak ve düzenli diş hekimi kontrolleri koruyucu önlemlerdir.

Diş eti çekilmesi ağrılı mıdır?

Başlangıç aşamasında genellikle ağrısızdır; ancak ilerleyen dönemlerde diş hassasiyeti ve ağrı ortaya çıkabilir.

Diş eti çekilmesi sonrası dişler kaybedilebilir mi?

Tedavi edilmezse dişlerin destek dokusu zayıflar ve diş kaybı riski artar.

WHATSAPP
Randevu Talebi